Uzun süredir yazmaya üşeniyordum, bu gece yazmak için hem
sebebim hem de vaktim var. Neden böyle bir konuyu seçtim diyorsanız, şu
anda okuduğum okulda., gördüğüm en berbat, lise psikolojisinden
kurtulamamış, derse katılma ve ders dinleme adabından yoksun insanlar
arasında olmak zoruma gidiyor da o yüzden yazıyorum.
Üniversiteye yeni başlayan ya da okumakta olan arkadaşlarım lütfen böyle olmayın.
Ders anlatan hocamızın okuduğu okullar ve karakter yapısı.
1990 yılında Türkiyede isim yapmış bir üniversiteyi kazanıp, üniversite
hayatına başlıyor, 1991-1992 de ingilterede bir üniversiteye geçiyor ve
öğrenimi orda devam ettiriyor. 1996’da yurdumuza geri dönüp, masterini
yapıyor. Tekrar yurtdışına çıkıyor. 10 yıldan fazla yurt dışında eğitim
veriyor ya da özel şirketlerle çalışıyor. Sonrasında Türkiyeye geri
dönüp, liseden yeni çıkmış insanlara kendi uzmanlık alanında ders
vermeye çalışıyor.
Karakter olarak oldukça iyi niyetli, öğrencileri dersten atmayan, kitap
defter istemeyen öğrenciyi bunaltmayan, sakin bir yapıda olan insan.
Dersi dinlemeyen sürekli konuşan öğrenci profili ve karakter yapısı.
Ygs sisteminden 300-250 arası puan almış, dünya üzerinde karbondioksit
salımından başka bir şey yapmayan, her şeyi ben bilirim, hoca bi bok
bilmiyor triplerinde kıçı kırık bir şehrin, kıçı kırık üniversitesini
kazanmakla bir şey olduğunu sanan, hala bir arkadaş ekolünden
kurtulamayan bilim adamları tarafından, “insan” diye nitelendirilen
canlı.
Bugün yaşanan olay ve patlama noktası;
Hocamız her zaman olduğu gibi derse girer, zaten haftanın son günü
olduğu için oldukça bunalmıştır, tahtaya o gün anlatacağı konuyla ilgili
şekli çizer, sınıfın susmasını bekler fakat sınıf susmaz, bir iki kez
uyarı yapar olay aynı şekilde devam etmektedir, bir kişi hocayla
tartışmaya girer, dersin gidişatından ve hocanın anlatma şeklinden dem
vurur. başk a bir kişi bir şey anlamamaktan yakınır. Hoca en sonunda
dayanamaz “size spastiklere eğitim veren öğretmenler lazım” der. Az bile
der, bu kez sınıftaki süper zekalar siz bize spastik mi diyorsunuz diye
konuşmaya başlarlar.
Hoca az bile demiştir, ders bir şekilde sonlanır ve ara verilir. Arada
konuşulanlar ise komik olmaktan ziyade trajiktir, bir arkadaşım ekolleri
devreye girer, bir arkadaşın arkadaşına hoca hakaret etmiş, yok dersi
anlamıyorlarmışta hocayı değiştirmişler. (tabi canım)Yok hoca nasıl
spastik dermişte hakkı değilmiş, annesi değilmiş babası değilmiş
kimsenin nasıl hakaret edermiş, bunu diyen insanlara 3 gün önce başka
bir hocamız(otoriter olan biri) “geri zekalımısın kızım susamıyor musun
sen” diye sınıfın ortasında bağırdığında kimseden çıt çıkmamıştı,
kendisi de dahil. Fakat hoca iyi niyetli olunca durum değişiyor
herhalde.
Türkiye cumhuriyeti kanunlarından bi haber olan insanlar için söylüyorum ki, üniversitede görev yapan insanlar devlet memurlarıdır. Devlet memurlarını koruyan ve cezalandıran kanunlara tabidirler, öyle dilekçeyle ya da sikko şeylerle dava edilemezler ya da uzaklaştıralamazlar. Hiç bir hoca, kimseye susun demek zorunda değil, gelir dersini anlatır ve gider. Senin o tek hücreli beynin susmayı ve derse konsantre olmayı düşünmek zorunda. Her insanın nasılki karakteri davranış biçimi tavırları farklıysa her hocanında ders anlatış tarzı farklıdır, sen “a hocası şöyle anlatıyor sen de öyle anlat” dediğinde o adam robot değil ve programlanamaz o anlatım şekline bürünemez.
Üniversite Öğrencisinin Derse Hazırlanması ve Ders Dinleme Şekli.
*Ders için gerekli materyaller hazır edilmeli.(Kitap Defter vs vs…)
*Telefon mümkünse göz önünden çekilmeli mesaj türü şeylerle uğraşılmamalı.
*Derste sessiz durulup, kendi dinlemiyorsa bile başkasının ders dinleme hakkını elinden almaması.
*Hocanın sözünü kesmemesi, el kaldırabilecek kadar akla sahip olması.
Bu temel şeyleri yapamıyorsanız, yapacak kadar zekanız yoksa, algı mekanizmalarınız çalışmıyorsa, liseden sonra üniversite tercihi falan yapmayın gidin bi yerde işe girin çalışın. Ailenizin parasını da hiç etmeyin.
“03/12/2011”