Şimdi kayboluyoruz ikimizde, sen düşlerinin içinde, ben gerçekliğin pençesinde.
Sarmaşıkların ağaçları sarıp öldürdüğü gibi insanlar sarıyor etrafımızı, öldürüyorlar bizi.
Uyuyorsun, farkında değilsin hiç bir şeyin, hepsi senin için bulutların üstünde yürümek gibi,
Atıyorsun kendini anlık zevkin nehrine, batıyorsun en dibine.
Uzatmayacağım sana elimi, çıkartmayacağım seni rüyalarından.
Gerçeğin soğukluğunu tenine dokunduran ben olmayacağım.
Nasıl ki senin mutluluğunu izliyorsam şimdi, yarında mutsuzluğunu öyle izleyeceğim.
Bana bakan gözlerine bakmayacağım, kalbini duymayacağım, hayır bu kez seni düştüğün yerden kaldırmayacağım.
İnsanların en kötü zamanlarında yanında olmayı severim bilirsin, iyi
zamanlarında akıllarına gelmeyip bir daha kötü olduklarında yüzlerine
gülümseyerek bakmak için.
Gülmeyeceğim sana bu kez, acıyan gözlerle bakacağım ruhuna, küçük parçaları kırılıp düşmüşken.
Kanayan ellerinin üstünde kalkmaya çabalarken ruhun, yıkandığın zevk nehrinden su getirip serpeceğim üstüne.
Söylemeyeceğim sana seni sevdiğimi, söylemeyeceğim sana bendeki seni,
çıldırmış gözlerin delerken üzerimdeki giysileri, eğilip öpeceğim bir
kez daha saçlarını ve gülümseyeceğim yağmur tanelerine.